Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yüzyıllık Yalnızlık etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez

Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığın peşini bırakmayacağını söylediği için, ablası onunla gitmedi. Visitacion'un telaşına kimse anlam veremiyordu. Jose Arcadio Buendia, işi şakaya vurarak, Ne kadar az uyusak o kadar iyi, dedi, böylece hayattan daha çok kam alırız. Ama Kızılderili kadın, bitkinlik vermediği için hastalığın en korkulacak yanının uykusuzluk olmayıp zamanla daha da beter bir hale geldiğini ve bellek kaybına yolaçtığını uzun uzadıya anlattı. Dediğine göre, hastalanan biri uykusuzluğa alışınca, önce çocukluğundan kalma anıları unutuyordu, giderek eşyaların adını ve neye yaradıklarını bilmez oluyor, sonunda da insanları tanımıyor, kendini bile unutuyor ve geçmişi olmayan bellek yokluğuna uğruyordu. Jose Arcadio Buendia, bunun da Kızılderili batıl inançlarından kaynaklanan hastalıklardan biri olduğunu sanarak katıla katıla güldü. Oysa Ursula, ne olur ne olmaz diyerek, R

Yüzyıllık Yalnızlık- Uykusuzluk, Gabriel Garcia Marquez

Sonra Jose Arcadio Buendia'nın odasına girdiler, vargüçleriyle sarstılar, kulağına avaz avaz seslendiler, burun deliklerine ayna tuttular, ama onu bir türlü uyandıramadılar. Çok geçmeden marangoz tabut için ölçü alırken, pencereden baktıklarında, minicik sarı çiçeklerin yağmur gibi indiğini gördüler. Çiçekler bütün gece süren suskun bir sağanakla köyün üzerine yağdı. Bütün çatıları örttü, bütün kapıların önüne yığıldı ve dışarıda yatan bütün hayvanları soluksuz bırakıp öldürdü. Gökten öyle çok çiçek yağdı ki, sabahleyin sokaklar kalın halılar döşenmiş gibi oldu ve cenaze alayının geçebilmesi için çiçekleri küreyip atmak zorunda kaldılar… …

Yüzyıllık Yalnızlık,Gabriel Garcia Marquez

Fernanda yaşayan bir ölüydü. Bin kilometre kadar uzaktaki bir kentte doğup büyümüştü. Karanlık gecelerde ıssız sokakların kaldırım taşlarında, artık tarihe karışmış genel valilerin araba seslerinin hala duyulduğu kasvetli bir kentti burası. Akşamın altısı oldu mu, tam otuz iki kuleden ölüm çanları çalınırdı. Musalla taşını andıran tahta döşemeli malikanede, hiç güneş yüzü görülmezdi. Bahçedeki servi ağaçları, yatak odalarının soluk, ağır perdeleri, bahçenin yediverenlere sarılı kemerleri havayı büsbütün boğardı. Fernanda, genç kızlık çağına gelinceye dek, komşu evlerde, birinin öğle uykusu uyumamak direnciyle yıllar yılı sürdürdüğü piyano derslerinin melankolik uğultusu dışında, dünyadan habersiz büyümüştü. Fernanda, panjurların ardından sızan ışıkta teni yeşil sarı görünen hasta annesinin odasında oturur, metodik, tekdüze, duygusuz tuşların sesini dinler ve kendisi cenaze çelenkleri örerek solup giderken, o müziğin dünya demek olduğunu düşünürdü. Akşam ateşiyle yanıp ter döken annesi,

Yüzyıllık Yalnızlık,Gabriel Garcia Marquez

O günden sonra genç adam, Güzel Remedios'un penceresi altında serenad yaptırmaya başladı. Müzisyenler kimi zaman gün ağarana dek çalıyorlardı. Genç adama gerçekten yakınlık duyan tek kişi Aureliano Segundo idi. Delikanlının direncini kırmaya çalışıyordu. Bir gece, "boşuna zaman harcama" dedi. "Bu evdeki kadınların inadı katırdan beterdir." Delikanlıyla arkadaş olmak istedi, onu şampanya banyolarına çağırdı, ailesindeki kadınların taş yürekli olduklarını anlatabilmek için dilinde tüy bitti. Yine de genç adamın direncini kıramadı. Gecelerce ardı arkası kesilmeyen müzikten usanan Albay Aureliano Buendia, gencin tutkusunu birkaç kurşunla geçirmeye kalkacağını söyledi. Ne yaptılarsa, ne söyledilerse kar etmedi. Ancak, delikanlı acınacak ölçüde düşkünleşince direnmekten vazgeçti. İyi giyimli, temiz tırandaz biriyken, sallapatileşti, kirli, pasaklı oldu. Kim olduğu, nereden geldiği bilinmemekle birlikte, uzak ülkesindeki mevkiine ve servetine sırt çevirdiği söylentiler