Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Temmuz 2006 Cuma

Androidler Elektrikli Koyun Duslermi - Philip K.Dick

Kapalı kapının ardında televizyondan başka bir yaşamın varlığını sezinledi. Zorlanan duyuları ona sessiz ve garip bir korkunun kokusunu getirdi. Geriye çekilen, kaçmak istercesine kapıya en uzakta kalan duvara yapışan birinin korkusuydu bu.
Isidore: 'Hey! Yukarıda yaşıyorum. Televizyonun sesini duydum. Tanışalım, tamam mı?' deyip, dinleyerek bekledi, ama belli ki sözleri içerdeki kişiyi rahatlatmamıştı. Sessizlik devam ediyordu. "Size bir paket margarin getirdim." Sesini duyurabilsin diye kapalı kapıya doğru iyice yaklaşmıştı. "Benim adım J.R. Isidore ve tanınmış hayvan veterineri olan Bay Hannibal Sloat için çalışıyorum. Adını duydunuz mu hiç? Saygı gören biriyim ve bir işim var. Ben Bay Sloat'un kamyonunu kullanıyorum." Kapı aralandığında korkudan neredeyse büzülmüş ama yine de ısrarla, destek almak istercesine kapıya tutunan bir kız, karşısında duruyordu. Korku onu hastaymış gibi gösteriyor, sanki birisi tüm kemiklerini kırmış da sonradan acemice ve nefretle birleştirmeye çalışmış gibi vücudunun şeklini çarpıtıyordu. İnanılmaz büyüklükteki gözleri gülümsemeye çalıştığında bile donuktu.
John anlayış sahibi bir tavırla, "bu binada kimsenin yaşamadığını sanıyordun değil mi? Terkedilmiş sandın." dedi.
Kız başını sallayarak fısıldarcasına konuştu:"Evet."
Isidore devam etti. "Komşularının olması her zaman iyidir. Sen gelene kadar hiç komşum yoktu. Tanrı biliyor ya bu hiç de eğlenceli değildi."
"Bu binada benim dışımda sadece sen mi varsın?" Şimdi korkusundan az da olsa uzaklaşmış gibiydi. Vücudu dikleşti ve eliyle koyu renkli saçlarını düzeltti. John onun ufak tefek ama güzel bir vücudu olduğunu fark etti. Uzun, simsiyah kirpiklerinin gölgelediği gözleri de çok güzeldi. Üzerinde pijama altlığından başka hiçbir şey yoktu. John dairenin içine doğru göz gezdirdiğinde oldukça dağınık olduğunu gördü. Her yer yarı boşaltılmış bavullarla doluydu. Boşaltılan eşyalar etrafa saçılmıştı. Fakat bu doğaldı; kız henüz yeni taşınıyordu.
"Senin dışında sadece ben varım ve seni rahatsız etmem." Isidore, kendini suratsız biri gibi hissetti. Eski, savaş öncesi adetlere uygun "hoş geldin" hediyesini kız ya fark etmemişti ya da margarinin ne olduğunu bile bilmiyordu. John'un gördüğü kadarıyla kız sadece şaşkınlıktan ve gittikçe azalan korkusundan sersemlemişti. John bu rahatsız edici atmosferi dağıtmak için konuşmasını sürdürdü: "Eski dost Buster. Onu seviyor musun? Ben her sabah ve her akşam eve döndüğümde onu seyrederdim. Ayrıca yemek yerken de onu seyrederim. Hatta gece gösterisini bile, yani en azından televizyonum bozulana kadar seyrederdim."
"Kim..." kız devam edemeden sustu. Sanki kendine kızmışcasına dudağını ısırıyordu.
"Arkadaş Canlısı Buster," Bu kızın dünya yüzündeki en komik gösteriyi bilmemesi Isidore'u şaşırtmıştı. "Buraya nereden geldin?"
"Bunun bir önemi olduğunu düşünmüyorum." Gerç kız ona bir bakış attı. Gördüğü bir şey onu rahatlatmış olmalı ki vücudu az da olsa gevşedi. "Bir arkadaşımın olması beni de mutlu eder, tabii ilerde tam anlamıyla taşındığımda. Şu anda bunu düşünmüyorum bile." John şaşkındı; bu kızla ilgili her şey onu şaşırtıyordu. "Niye düşünemezsin?" Belki de burada uzun süre yalnız yaşadığından dolayı garipleşen kendisiydi. Tavuk kafaların böyle olduğunu duymuştu. Bu düşünce kendini daha da kötü hissetmesine sebep oldu, ama cesaretle devam etti. "Bavulları açmana ve mobilyaları düzenlemene yardım edebilirim." Kapı her an suratına kapanabilecek kadar aralıklı."Benim mobilyam yok. Gördüğün her şey ben geldiğimde de buradaydı."
"iyi de bunlar bir işine yaramaz." Isidore'un bunu anlaması için bir bakış yetmişti. Sandalyeler, halılar, masalar, hepsi çürümüş ve toplu bir perişanlığın altında ezilmişlerdi. Hepsi zamanın despotluğunun ve bakımsızlığın kurbanıydı. Bu dairede yıllardır kimse yaşamamıştı.

Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez

Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığı...