...
Şah savaştan döndüğünde ilan olunan sessizlik buyruğu, şehrin sakinlerinin boğulacak gibi hissetmelerine sebep oluyordu. Şahlar şahının istirahatini aksatma korkusundan, kesilen tavukların gagası sıkı sıkıya bağlanıyordu. Gıcırdayan bir araba tekerleği, arabacının kamçılanmasına neden olabilir, kamçının altında haykırırsa, cezası daha da ağırlaşırdı. Doğum yapan kadınlar, çığlıklarını bastırıyor, pazar yerinde ki sessiz nümayiş topluca sahnelenen bir delilik gösterisini andırıyordu. Ahali, "Şah buradayken hepimiz çıldırıyoruz" diyor, arkasından, "sevinçten çıldırıyoruz" tabii diye ekliyordu, çünkü casuslar ve gammazlar her yerdeydi. Çamur şehir, şahını seviyordu, bu konuda ısrar ediyor, sözcüklere başvurmadan diretiyordu, çünkü sözcükler o yasak kuşaktan, sesten biçilmişti. Şah bir kez daha seferberlik ilan edip, yola koyulduğunda sessizlik hapishanesinin kilitleri açılıyor, borazanlar öttürülüyor, tezahüratlar başlıyor ve insanlar aylar boyunca içlerine atmak mecburiyetinde kaldıkları her şeyi nihayet birbirlerine söyleyebiliyorlardı.
Sana aşığım.
Annemi kaybettik.
Çorban enfes olmuş.
Borcunu ödemezsen , dirseklerini kırdırırım.
Canım sevgilim, bende seni seviyorum.
Her şey söyleniyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder