Hepimiz O'nu bekliyoruz. Hepimiz yüzyıllardır O'nu bekliyoruz. Bazılarımız, Galata köprüsü üzerindeki kalabalıktan bunalıp Haliç'in kurşuni mavi sularına kederle bakarken; bazılarımız, Surdibi'ndeki iki göz odayı bir türlü ısıtmayan sobaya odun atarken; bazılarımız, Cihangir'in arka sokağındaki Rum apartmanının o hiç bitmeyen merdivenlerini çıkarken; bazılarımız ücra bir Anadolu kasabasında, meyhanede arkadaşlarla buluşma saati gelsin diye, İstanbul gazetesindeki bulmacayı çözerken; bazılarımız da, o gazetede sözü edilen ve resmi basılan uçaklara binmeyi, aydınlık salonlara girmeyi, güzel gövdelere sarılabilmeyi hayal ederken, O'nu bekliyoruz. Ellerimizde yüz kere okunmuş gazetelerden katlanmış kese kağıtları, en ucuz plastikle yapıldığı için, içindeki elmaları da sentetik bir kokuyla kokutan plastik torbalar, avuç içlerimizde ve parmaklarımızda morumsu izler bırakan pazar fileleri, çamurlu kaldırımlarda hüzünle yürürken de O'nu bekliyoruz. Cumartesi akşamları şişeleri ve camları kıran erkeklerle, dünya güzeli kadınların doyum olmaz maceralarını seyrettiğimiz sinemalardan, yalnızlık duygusunu artıran orospularla yattığımız kerhanelerin sokağından, küçük saplantılarımız var diye acımasız arkadaşlarımızın bizimle alay ettiği meyhanelerden ve gürültücü çocukları bir türlü uyuyamadığı için radyolarındaki tiyatroyu bile tadını çıkararak dinleyemediğimiz komşu evinden dönerken, hepimiz O'nu bekliyoruz. Bazılarımız O'nun arsız çocukların sapanlarıyla sokak lambalarını kırdıkları arka mahallelerin karanlık köşelerinde ilk görüneceğini söylüyor, bazıları da Mili Piyango, Spor Toto, çıplak kadınlı dergi, oyuncak, tütün, prezervatif ve her türlü ıvır zıvır satan günahkarların dükkanlarının önünde. Nerede, ama nerede ilk görünürse görünsün, ister küçük çocukların günde on iki saat kıyma yoğurduğu köfteci dükkanlarında, ister binlerce gözün tek bir isteğin bakışıyla yanarak tek bir göze dönüştüğü sinemalarda, ister melek kadar günahsız çobanların mezarlıklardaki servilerin büyüsüne kapıldığı yeşil tepelerde ilk ortaya çıksın, O'nu ilk gören talihlinin hemen tanıyacağını ve sonsuzluk kadar uzun ve bir göz kırpma kadar kısa süren bekleyişin sona erip, kurtuluş vaktinin geldiğinin hemen anlaşılacağını söylüyor herkes.
Okuduğum kitaplardan, altı çizilesi satırlar...
20 Nisan 2008 Pazar
Hepimiz Onu Bekliyoruz - Kara Kitap,Orhan Pamuk
Hepimiz O'nu bekliyoruz. Hepimiz yüzyıllardır O'nu bekliyoruz. Bazılarımız, Galata köprüsü üzerindeki kalabalıktan bunalıp Haliç'in kurşuni mavi sularına kederle bakarken; bazılarımız, Surdibi'ndeki iki göz odayı bir türlü ısıtmayan sobaya odun atarken; bazılarımız, Cihangir'in arka sokağındaki Rum apartmanının o hiç bitmeyen merdivenlerini çıkarken; bazılarımız ücra bir Anadolu kasabasında, meyhanede arkadaşlarla buluşma saati gelsin diye, İstanbul gazetesindeki bulmacayı çözerken; bazılarımız da, o gazetede sözü edilen ve resmi basılan uçaklara binmeyi, aydınlık salonlara girmeyi, güzel gövdelere sarılabilmeyi hayal ederken, O'nu bekliyoruz. Ellerimizde yüz kere okunmuş gazetelerden katlanmış kese kağıtları, en ucuz plastikle yapıldığı için, içindeki elmaları da sentetik bir kokuyla kokutan plastik torbalar, avuç içlerimizde ve parmaklarımızda morumsu izler bırakan pazar fileleri, çamurlu kaldırımlarda hüzünle yürürken de O'nu bekliyoruz. Cumartesi akşamları şişeleri ve camları kıran erkeklerle, dünya güzeli kadınların doyum olmaz maceralarını seyrettiğimiz sinemalardan, yalnızlık duygusunu artıran orospularla yattığımız kerhanelerin sokağından, küçük saplantılarımız var diye acımasız arkadaşlarımızın bizimle alay ettiği meyhanelerden ve gürültücü çocukları bir türlü uyuyamadığı için radyolarındaki tiyatroyu bile tadını çıkararak dinleyemediğimiz komşu evinden dönerken, hepimiz O'nu bekliyoruz. Bazılarımız O'nun arsız çocukların sapanlarıyla sokak lambalarını kırdıkları arka mahallelerin karanlık köşelerinde ilk görüneceğini söylüyor, bazıları da Mili Piyango, Spor Toto, çıplak kadınlı dergi, oyuncak, tütün, prezervatif ve her türlü ıvır zıvır satan günahkarların dükkanlarının önünde. Nerede, ama nerede ilk görünürse görünsün, ister küçük çocukların günde on iki saat kıyma yoğurduğu köfteci dükkanlarında, ister binlerce gözün tek bir isteğin bakışıyla yanarak tek bir göze dönüştüğü sinemalarda, ister melek kadar günahsız çobanların mezarlıklardaki servilerin büyüsüne kapıldığı yeşil tepelerde ilk ortaya çıksın, O'nu ilk gören talihlinin hemen tanıyacağını ve sonsuzluk kadar uzun ve bir göz kırpma kadar kısa süren bekleyişin sona erip, kurtuluş vaktinin geldiğinin hemen anlaşılacağını söylüyor herkes.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığı...
-
Evet bu yüzden, yorgunluğumu anlatamıyorum kimseye Olric. Yakınmalarımda ince bir alay görüyorlar. Bu inceliği bana yakıştıranlar tabii cahi...
-
Mme Darbedat parmaklarının arasında bir lokum tutuyordu. Lokumu sakına sakına dudaklarına yaklaştırdı, lokumun bulandığı pudra şekeri tozlar...
-
Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder