“Biz şimdi bir aksülamel (tepki) devrinde yaşıyoruz. Kendimizi
sevmiyoruz.Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede efendi’yi Wagner
olmadığı için, Yunus Emre’yi Verlaine, Baki’yi Goethe ve Gide
yapamadığımız için beğenmiyoruz. uçsuz bucaksız Asya’nın, Türkistan'ın o
kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti bulunduğumuz
halde çırılçıplak yaşıyoruz.
Coğrafya, kültür, her şey bizden
yeni bir sentez bekliyor; biz görevimizin farkında değiliz. Boşu boşuna
başka milletlerin tecrübesini yaşıyoruz."
"Aşk... dedi. Hayatın içimizde gülümseyen yüzü."
"Bebek
önlerinde, gölgeler denizin büyük kısmını kaplamıştı. Fakat etrafındaki
ışıklar, ta karşıdan gelenler, bu kuytu gölgeye durmadan uzanıyorlar,
onun içinde kimbilir hangi geleceği hazırlamak ister gibi derin
çalışıyorlardı..."
"İnsanoğlu tam sevinemez, bu onun için
imkansızdır. düşünce vardır, küçük hesaplar vardır ve korku vardır. Bilhassa korku vardır. İnsanoğlu korkan mahlûktur."
"Serpilen aydınlıkta dalların arasından, büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman.”
"Sıkı bir nüfus siyasetine,sıkı bir istihsal siyasetine başlamamız lazım. Birtakım mekteplerimiz var; birçok şeyler öğretiyoruz. Fakat hep eksik
olan bir memur kadrosunu doldurmak için çalışıyoruz. Bu kadro dolduğu
gün ne yapacağız? Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı âdet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün
birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak, bir yığın yarı
münevver hayatı kaplayacak... o zaman ne olacak? Kriz?"
''Belki de sadece aramak ve bütün kapıları çalmak kafidir"
"Karanlıkta su sesi, insanın içindeki ölüm mayasının dilini konuşur"
Okuduğum kitaplardan, altı çizilesi satırlar...
12 Ekim 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığı...
-
Evet bu yüzden, yorgunluğumu anlatamıyorum kimseye Olric. Yakınmalarımda ince bir alay görüyorlar. Bu inceliği bana yakıştıranlar tabii cahi...
-
Mme Darbedat parmaklarının arasında bir lokum tutuyordu. Lokumu sakına sakına dudaklarına yaklaştırdı, lokumun bulandığı pudra şekeri tozlar...
-
Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığı...