20 Ocak 2008 Pazar

Gülün Adı, Umberto Eco



Bir an geldi ki, kendimizi ilk girdiğimiz yedigen salonda bulduk (bu oda, merdiven ağzı orada bulunduğu için tanınabiliyordu); sağa doğru yürüyerek bir odadan ötekine doğru geçmeye çalıştık. Üç odadan geçtikten sonra kör bir duvarla yüzyüze geldik. İki çıkışı olan bir önceki odaya geri döndük; daha önce geçmediğimiz kapıdan geçip başka bir odaya girdik ve kendimizi gene ilk önce girdiğimiz yedigen salonda bulduk.
"Geri döndüğümüz en son odanın adı neydi?" diye sordu William.
Belleğimi zorladım: "Equus albus."
"İyi, şimdi gene onu bulalım." Bu kolay oldu. Oradan, insan geldiği yoldan geri dönmek istemiyorsa, Gratia vobis et pax denen odadan başka geçilecek yer yoktu; oradan, sağda bizi geri götürmeyecek yeni bir geçit bulduk gibi geldi bize. Sonunda bir kez daha In diebus illis'i ve Primogenitus mortuorum'u bulduk (Az önce gördüğümüz odalar mıydı bunlar?), ama en sonunda, daha önce görmediğimizi sandığımız bir odaya vardık: Tertia pars terrae combusta est. Ama o noktada, doğu kulesine göre nerede bulunduğumuzu artık bilmiyorduk.
Lambayı önümde tutarak, bundan sonraki odalara daldım. Ürkütücü boyutlarda bir dev, gövdesi tıpkı bir hortlağınki gibi dalgalanarak, uzayıp kısalarak bana doğru geldi.
"Bir şeytan!" diye bağırdım; birden dönüp kendimi William'ın kollarına atarken az kalsın lambayı düşürüyordum. William elimden lambayı alıp beni yana doğru iterek, bana yüce bir davranış gibi görünen bir kararlılıkla ileri doğru yürüdü. O da bir şey görmüş olmalıydı; çünkü birden durdu. Sonra gene öne doğru yürüyüp ışığı kaldırdı. Katıla katıla gülmeye başladı.
"Amma da saflık . Bir ayna bu!"
"Ayna mı?"
"Evet, benim yiğit savaşçım. Az önce yazı salonunda, gerçek bir düşmanın üstüne öylesine yüreklilikle atıldın, şimdi kendi görüntünden mi korkuyorsun? Kendi görüntünü sana daha büyütülmüş ve çarpıtılmış olarak yansıtan bir ayna bu."
Elimden tutup beni oda kapısının karşısındaki duvarın önüne götürdü. Lambanın şimdi daha iyi aydınlattığı oluklu cam bir levha üstünde, ikimizin kabaca biçimleri bozulmuş, yaklaşıp uzaklaştıkça biçimi ve yüksekliği değişen yansılarımızı gördüm.
"Optikle ilgili bir kitap okumalısın," dedi William, eğlenerek. "Kitaplığı kuranlar hiç kuşkusuz okumuşlar! En iyiler Araplar'ınki. El Hazan, De aspectibus adlı kitabında, kesin geometrik kanıtlarla aynaların gücünden sözediyor. Kimi aynalar, yüzeylerinin değiştirilişine göre, en küçük nesneleri bile büyütebilir (benim merceklerim bundan başka nedir?), kimileri imgeleri ters ya da eğik gösterirler ya da bir yerine iki, iki yerine dört gösterirler. Bazıları da, tıpkı bunun gibi, cüceyi dev, devi de cüce gibi gösterir."
"Aman Tanrım!" dedim. "Birinin kitaplıkta gördüğünü söylediği görüntüler demek bunlar!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez

Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığı...