12 Mayıs 2009 Salı

Aşkın Metafiziği - Schopenhauer

Erkeğin aşkı, doygunluğa erdiği andan sonra gözle görülecek şekilde azalır, önüne çıkan her kadın, elde ettiği kadından daha çekici gelir ona; çeşitliliği arzulamaya başlar. Kadının aşkı ise, doygunluğa erdiği andan sonra artmaya başlar. Bu doğanın amacının, türün sürdürülmesi ve elden geldiğince çoğaltılması olmasının bir sonucudur. Erkek bir yılda 100’den fazla çocuğu kolaylıkla yapabilir; oysa kadın, ne kadar erkekle sevişirse sevişsin, yılda ancak bir çocuk yapabilir. İşte bundan ötürü erkeğin gözü her zaman başka kadınlardadır, oysa kadın bir tek erkeğe iyice bağlanır. Çünkü doğa onu, kendisi farkına varmaksızın, gelecekte doğacak çocuğun besleyicisini ve koruyucusunu elde tutacak biçimde davrandırmıktadır. Bu bakımdan, evlilik hayatında erkeğin gösterdiği sadakat yapay, kadınınki ise doğal ve kadının kocasını aldatması, hem sonuçları bakımından nesnel olarak hemde doğaya aykırı bulunmasından dolayı öznel olarak, erkeğin aldatmasından daha güç bağışlanan bire suç olarak görülmüştür.

---

Güzel olmasa da gençliğin çekici bir yanı vardır, burada farkına varamadığımız halde bizi yönelten şeyin, çocuk yapmak olduğu besbellidir. Herhangi bir bireyin, çocuk doğurma yada gebe bırakabilme için en uygun dönemden uzaklaştıkça karşı cinsten bir bireyin hoşuna gitme olanağını da kaybetmesi, işte bundan ötürüdür.

---

Kadınlar,insan güzelliğini en kusursuz biçimde dile getiren delikanlılardan çok otuz ile otuzbeş yaş arasındakş erkekleri ve bu yaşları tercih ederler. Bunun nedeni, kadınların hazdan çok, içgüdüyle hareket etmeleri ve yukarıda sözlü geçen yaş döneminin doğurtucu gücün en yüksek noktasını gösterdiğini kavramalarıdır. Kadınlar genel olarak, güzelliğe ve özellikle yüz güzelliğine pek önem vermezler. Çocuğa güzellik vermek işini, sadece kendilerinin ödevi sayıyormuş gibi davranırlar. Kadınları genel olarak büyüleyen şey, erkeğin kuvveti ve buna bağlı olan cesaretidir. Çünkü bu özellikler, sağlam çocukların ortaya çıkarabileceğinin ve bu çocuklar için cesur bir koruyucunun bulunduğunun işaretidir. Bundan ötürü kadının erkekten beklediği özellikler, kadının kendisinin çocuğuna veremeyeceği niteliklerdir. Yani geniş omuzlar, dar kalçalar, adeleler, sakal, cesaret ve benzeri özelliklerdir.

Kadınları büyüleyen şeyler, özellikle irade kuvveti, kararlılık ve cesarettir. Namuslu olmanın ve iyi kalpliliğinde kadınlar üzerinde olumlu etkisi vardır. Öte yandan, babadan kalıtım yoluyla çocuğa geçemeyeceği için, entellektüel üstünlüklerin, kadınları doğrudan doğruya etkilemedikleri görülür. Kadınlar anlayış kıtlığını kötü bir şey gibi görmezler. Hatta üstün bir zekayı, bir dehayı bile anormal bir şey gibi görerek bu çeşit erkeklerden hoşlanmamaları kabildir. Çirkin, budala ve kaba bir adamın, çoğu zaman kadınlar yanında kültürlü, zeki ve kibar bir erkekten daha fazla başarı kazanması işte bundandır.

---

Ama tutkulu aşka yücelik kazandıran ve onu şiire konu olmaya layık kılan şey, insanın bu kendisine ait olmayan şeyleri arayışıdır ve bu çeşit bir arayış gördüğümüz her büyüklüğü yaratan şeydir. Son olarak, cinsel aşkın bu aşkın duyulduğu varlığa karşı en şiddetli nefretin hissedilmesiyle de bağdaşabileceğinide söyleyelim. Platon’un bu tür bir aşkı, kurdun kuzuya karşı duyduğu düşkünlüğe benzetmesi bundan ötürüdür.

Mutlu evliliklerin pek az olduğunu hepimiz biliriz. Bunun nedeni, evliliğin temel amacının şimdiki kuşağın mutluluğu değil, gelecek kuşağın mutluluğu olmasında aramak gerekir

---

Verdiği sözü tutmuyor hayat, tutsa bile, özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. Kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. Bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor. Uzaklığın büyüsü, cennetler gösteriyor bize. Ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. Demek ki, mutluluk ya gelecekte yada geçmişteİ şimdiki an, güneşli ovanın üzerinde dolaşan bir küçük buluta benziyorİ önü arkası pırıl pırıl bu bulutun, ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor.

İnsan ner kadar yüceyse, acısı da o ölçüde fazladır. İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.

İnsana sonsuz bir hayat verilmiş olsaydı, durmadan yaşayacağı için, en sonunda karakterinin değişmezliği ve zekasının dar sınırlarından ötürü, öyle bir yeknasanlık duygusuna kapılacak ve öyle tiksinecekti ki, sonunda hiçliği tercih etmek zorunda kalacaktı. Hayal ettikleri bu dünya, düşkünlük ve acıdan sıyırılmış olsa, can sıkıntısının avucuna düşecekler ve can sıkıntısından kaçabildikleri ölçüde de düşkünlüğe, acılara, sıkıntılara yeniden yöneleceklerdir. Demek ki, insanı daha iyi bir duruma ulaştırmak için, onu daha iyi bir dünyanın içine yerleştirmek yetmez, asıl yapılması gereken iş, onu tepeden tırnağa değiştirmek ve o ana kadar ne ise, artık öyle olmamasını ve ne değilse o olmasını sağlamaktır.

4 yorum:

  1. emeklerinize sağlık , harika bir site . teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Çok beğendim bende...Alıntılar çok güzel derlenmiş. Tebrikler..

    YanıtlaSil
  3. Bir çırpıda okudum .. Emeğinize teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. Kesinlikle çok iyi gerçekten güzel bir blog herkese öneriyorum. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil

Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez

Ertesi sabah, Kızılderili Cataure'nin evden gitmiş olduğunu gördüler. İçinden bir ses, dünyanın öbür ucuna da gitse bu ölümcül hastalığı...